top of page

 

Ruh Sağlığı Neden Politiktir?

 

Halkın kaygısının ve üzüntüsünün yoğun olduğu bugünlerde çok sık paylaşılan bir cümle: “Ruh sağlığı politiktir”.

Evet, ruh sağlığı politiktir; çünkü hayatımız boyunca karşılaştığımız anlar, durumlar aslında siyasetin bize bir getirisidir. 

 

Travma politiktir. 

 

Belirli bir coğrafya içinde yaşadığımız her şey aslında o coğrafyanın kültürünün, öğretisinin, algısının ve kurallarının bir sonucudur. Çok yakın zamanda yaşanan Kartalkaya yangınıyla alakalı, halkta haklı ve derin bir kaygı yer aldı. O süreç, halk için umutsuzluk ve sitemle dolu bir hale geldi, toplumun güven mekanizması sarsıldı. Sorumluların denetleme görevlerini yerine getirmemesi, bireysel kayıplara yol açarken, toplumsal düzeyde de kayıplar ve kaygılar derinleşti; yerini kolektif bir travmaya bıraktı.

 

Bu kolektif travmanın üstünden yaklaşık iki ay geçti. Geçtiğimiz günlerde yine başka bir bölgede, başka bir kayak otelinin büyük bölümünün yanmış olduğu ve can kayıplarının yaşandığı bir yangın tekrardan meydana geldi. Benzeri bir olayın tekrar yaşanıyor olması, denetlenmelerin hala eksik ilerliyor olması; halkta daha da büyük bir güvensizliğe yol açmanın yanı sıra, ‘çaresizlik’ duygusunu da ortaya çıkardı. 

 

Bireyler yaşadıkları toplumda güvensiz, ve güvende hissedebilecekleri bir düzeni var etmek konusunda çaresiz hissetmeye başladı. Bu duyguların yanısıra, bireylerin can güvenliğine yönelik tedbirlerin aksatılıyor oluşu, bireyleri değersiz ve yalnız hissetmeye itiyor.

 

Dolayısıyla, bu tür badireler atlatmış bir toplum ile, prosedürleri eksiksiz yerine getirilmiş, devlet tarafından onaylanmadan çalışılmasına izin verilmeyen kurumların olduğu ülkelerdeki halkın güven algısının aynı olması beklenemez. 

 

Sonuç olarak, travma politiktir. Bununla bağlantılı olarak deprem, sel vb. olaylarda da devletin krize karşı aldığı önlemler ve oluşturduğu stratejilerin yokluğu veya güçsüzlüğü de; ortaya çıkabilecek travmatik deneyimleri şiddetlendirir.

 

Toplumdaki eşitsizlikler politiktir.

 

Toplumda ne kadar eşitsiz bir ortam varsa, kişiler o kadar taraflara ayrılırlar. Toplumdaki eşitsizlikler ve ayrımcılıklar, politikanın getirisidir. Irkçılık, cinsiyetçilik, homofobi ve diğer ayrımcılık biçimleri, bireylerin ruhsal sağlığı üzerinde çeşitli olumsuz etkilere sahiptir.

 

Cinsiyetçiliği ele aldığımızda, kadının yalnızca kısıtlı bir toplumsal role sıkıştırıldığı ataerkil toplumlarda bu eşitsizlik daha belirgin bir hal alabilir. Erkeğin kendisini güçlü ve otoriter gördüğü, kadının söz hakkı olmadığı ve kimliğinin yalnızca ‘anne’, ‘fedakarlık’, ‘itaat’ gibi kavramlarla tanımlandığı toplumlarda kadının yaşantısı, korkusu, kaygısı; eşitlikçi toplumlardakinden çok daha yoğundur. 

 

Ayrımcılığa uğrayan, sınırlandırılan taraf için bu toplum yapısının her zaman için negatif bir psikolojik bir etkisi görülür. 

 

Kabul edilmek, bir toplulukta aidiyet duygusu hissedebiliyor olmak bireyler için her zaman ruh sağlığının önemli basamaklarından biri olmuştur. Bu anlamda homofobi oranın yüksek olduğu ya da diğer ayrımcalıkların mevcut olduğu ülkelerde, kabullenilmediklerini hisseden gruplar için psikolojik iyi oluş çok daha zorlayıcıdır.

 

Psikolojik desteğe erişim politiktir. 

 

Ekonomi de ruh sağlığı ile doğrudan ilişkilidir. Bu etki maddi sebeplerden kişilerin mental sağlığı destekleyecek terapi gibi imkanlara ulaşmasının da önüne geçer. Ekonomik zorluklar içinde yaşayan insanlar, psikolojik destek alacak kadar maddi güce sahip olmayabilirler. Bu erişilemezlik, ruh sağlığı problemlerini derinleştirebilir. Psikolojik destek bir toplumda lüks olarak değil, temel bir ihtiyaç olarak görülebilmeli ve erişilebilir olmalıdır.

 

Özetle ruh sağlığı yalnızca bireysel bir mesele değil, aynı zamanda toplumsal ve politik bir kavramdır. Toplumların maruz kaldığı travmalar, eşitsizlikler, ayrımcılıklar ve ekonomik sıkıntılar, bireylerin ruhsal sağlığını doğrudan etkileyebilir. 

 

Siyaset, bu süreçlerin şekillenmesinde belirleyici bir rol oynar. Ruh sağlığının politik olması, bu alanda farkındalık yaratmanın ve değişim için mücadele etmenin önemini vurgular. Ruh sağlığını iyileştirmek için daha adil, eşitlikçi ve duyarlı bir yaklaşım benimsemek, toplumsal değişim için büyük bir adımdır.

-Uzman Klinik Psikolog İrem Gözelekli

bottom of page